hareketlı gül | |
VEDA HUTBESİ | |
HADİS | HADİSİ ŞERİF | |
|
yaziciya@hotmail.com |
|
|
| GÜZEL AHLAK. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
mecnun Admin
Mesaj Sayısı : 515 Kayıt tarihi : 28/03/09 Yaş : 54 Nerden : İSTANBUL / KARTAL
| Konu: GÜZEL AHLAK. Cuma Nis. 10, 2009 4:03 am | |
| Hâtim el-Asamm (ra) şöyle demiştir: "Mümin tefekkür etmek ve ibret almakla meşguldür; münafık dünya hırsı ve uzun yaşamak hayaliyle meşguldür. Mümin yalnızca Allah'tan hayır bekler; münafık yalnızca Allah'tan hayır beklemez. Mümin sadece Allah'tan korkar; münafık sadece Allah'tan korkmaz. Mümin dinini malından ve rahatından üstün tutar; münafık malını ve rahatını dininden üstün tutar. Mümin iyi işler yapar ve, 'Eksik oldu, yetmedi, kabul olunmadı.’ diyerek bunlardan dolayı ağlar; münafık kötü işler yapar ve bunlardan dolayı güler. Mümin halveti, sükûneti sever; münafık kalabalığı, gürültüyü sever. Mümin sağlam tohum eker ve yeşermemesinden korkar; münafık çürük tohum eker ve bol hasat bekler. Mümin yapmak (yapıcı olmak) için emir ve nehiylerde bulunur; münafık ise bozmak için emreder ve nehiy yapar."
Güzel ahlâkın en belirgin hasletlerinden birisi, eziyetlere karşı sabır ve tahammül göstermektir. Bu hasletin de en mükemmel şekli Allah Rasûlü’nün ahlâkında görülmüştür. Bu sebeple, Tevrat'ta onun vasfı verilirken, "Ona eziyet etmek onun tahammülünü artırır." denilmiştir. Bundan bir iki örnek vermek gerekirse, Uhud savaşında, onu öldürmek kastiyle üzerine gelen müşrikler, yüzünü yaralayıp bir dişini kırmışlardı. Allah Rasûlü (as), bir taraftan yüzündeki kanı temizlerken, bir taraftan da, "Allah'ım! Bunları affet. Çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar." diye duâ etmiştir. (İbnu Hibban, Beyhakî)
Bir gün yolda giderken bir bedevî, arkasından abasının yakasını tutup sıkmış ve kendisine bağırarak, "Bana bir yük zahire ver!" demiş. Allah Rasûlü (as), dönüp tebessümle ona bakmış ve kendisine bir yük zahire verilmesini emretmiştir. Bir rivayette de, bedeviye, "Boynumu incittin. Senden kısas almalıyım." demiş. Bedevi, "Sen kısas alamazsın." demiş. Allah Rasûlü (as), "Neden?" diye sormuş. Bedevî, "Çünkü sen ahlâkı en yüksek olan insansın." demiştir. (Müttefekun aleyh)
İbrahim İbni Edhem (ra), köy yolunda bir askerle karşılaşır. Asker ona:
-Sen köle misin? diye sorar. İbrahim:
-Evet, ben de, hepimiz de köleyiz, demiş. Asker:
-Köy nerede? diye sormuş. İbrahim, mezarlığı göstererek:
-Köy burası, demiş. Verilen bu cevapları anlayamayan asker, "Benimle alay mı ediyorsun?!" diyerek onu kamçıyla dövmeye başlamış ve başını kırmış. İbrahim (ra), daha sonra bu olayı anlatırken şunu söylemiştir: "Asker beni kamçılarken ben de ona Allah Teâlâ'dan cennet istedim. Çünkü ben onun kamçılarıyla sevap kazanırken, onun benim yüzünden cehenneme gitmesi hoş bir mükâfat olmazdı."
Bir adam, Ebu Osman el-Hirî'yi evine davet etmişti. Ebu Osman, "Davete icabet etmek lâzımdır." diyerek kalkıp gitti. Adam, onu kapıda karşıladı ve kendisine, "Biz, seni yanlışlıkla çağırmışız, geri dön." dedi. Ebu Osman, "Mümkün." diyerek geri döndü. Biraz gittikten sonra, adam arkasından yetişti ve geri gelmesini istedi. Ebu Osman, "Tamam." dedi ve onunla birlikte geri geldi. Kapıya geldiklerinde, adam tekrar onu geri çevirdi. Ebu Osman uzaklaşınca, adam yine arkasından gidip onu geri getirdi. Ebu Osman ise, hiç tepki göstermeden gitti, geldi. Bunun üzerine, adam ona:
-Ey Üstad! Ben sizin ahlâkınızı denemek istedim. Meğer hakikaten üstün bir ahlâka sahipsiniz, dedi. Ebu Osman, gayet tevazu ile:
-Yok canım, o kadar değil. Benim yaptığımı köpek de yapar. Ona da "Gel! " denilse gelir, "Git!" denilse gider, diye karşılık verdi.
Ebu Osman (ra), bir gün de yolda giderken bir pencereden üzerine bir mangal kül döküldü. Kendisi hemen o yerde şükür secdesi yaptı ve kalkıp sessizce yoluna devam etti. Daha sonra olay duyulunca, niçin kızmadığı ve secde ettiği soruldu. Ebu Osman şu cevabı verdi:
"Ateşe müstahak iken, kül ile cezalandırılan bir kimsenin kızması değil, sevinip şükretmesi lâzımdır. Ben de bunu yaptım."
İmam Ali İbni Musa er-Rıdâ (ra) zenci olan annesinden dolayı siyah tenliydi. Bir gün hamamda iken, kendisini tanımayan bir müşteri içeri girer ve onu uşak zannederek kendisine emirler vermeye başlar. O da hiç bozulmadan adamın dediklerini yapar. Hamamcı, durumu öğrenince koşar gelir ve adamın cahilliğinden dolayı özür diler. İmam, tebessüm ederek, "Senin veya adamın değil, babamın özür dilemesi lâzımdır. Çünkü, beni oluşturan tohumu siyah bir kadına ekmiştir. (Diğer bir rivayette, "Rengimizi uşaklar gibi siyah yaratan, uşaklık etmemizi de dilemiştir.)" dedi.
(Bu zat, Şiilerin on iki imam dedikleri zatların sekizincisidir. Hz. Ali'den başlayan bu on iki zat, Ehl-i Sünnete göre de muhterem insanlardır. Fakat Şiiler, bunları peygamber derecesine çıkarırlar ve onlara iman etmeyi imanın bir rüknü sayarlar. Ehl-i Sünnet ile aralarındaki en önemli ihtilâf da onların bu zatları bu şekilde büyütmeleri ve onlara iman etmeyi Allah ve Rasûlü’ne iman derecesinde tutmalarıdır.)
Ebu Abdullah el-Hayyât’ın terzi dükkânı vardı. Kendisiyle iş yapan bir yahudi kumaş getirir ve dikilmesini isterdi. Kumaş dikilince de el-Hayyât'a farkına varmaz diye düşünerek sahte para ile ücret verip giderdi. Bu hâl bir sene devam etti. Bir gün yine kumaşlar dikilmişti. el-Hayyât hazır olmadığı için yahudi ücreti onun işçisine verdi. Fakat işçi kızarak sahte parayı yahudinin üstüne fırlattı. el-Hayyât, dükkâna gelip olayı öğrenince, işçisine, "Ben bir sene bu adamın ayıbını örttüm; sen de bir gün örtseydin ne olurdu?" dedi.
Yûsuf İbni Esbat (ra) şöyle demiştir: "Güzel ahlâkın alâmetleri on şeydir. Bunlar; az ihtilâf etmek, insaf sahibi olmak, kusurları araştırmamak, söz ve davranışları güzellikle yorumlamak ve sahipleri için mazeret aramak, eziyete tahammül etmek, kabahati kendi nefsinde aramak, yalnızca kendi ayıplarını bilmek, güler yüz göstermek, tatlı dil kullanmaktır."
Sehl'e, güzel ahlâkın ne olduğu soruldu. Kendisi şu cevabı verdi: "Güzel ahlâkın tabanı ve temeli kötülüğe kötülükle karşılık vermemektir."
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "En iyi bir şekilde karşılık ver. Bir de görürsün ki, seninle arasında adavet bulunan kimse sımsıcak dost oluvermiştir." (Fussilet, 34)
Kays İbni Asim’ın hizmetçisi, odaya ateş dolu mangalı getirirken onu kazaen bu zatın çocuğunun üstüne döker ve ölümüne sebebiyet verir. Bunun üzerine şiddetle korkuya kapılıp kendisine ne ceza verileceğini beklerken, Kays ona:
-Korkma! Kaderde olan olmuştur, seni de Allah için azat ettim, der.
Çocuklar, yoldan geçmekte olan Uveys el-Karanî'ye taş atıyorlardı. Uveys onlara:
-Kardeşlerim! Bana illa ki taş atacaksanız, bari ufaklarını atın ki, vücudumu kanatıp namazıma engel olmayasınız." dedi.
Bir gün bir sefih, Ahnef İbni Kays'a sövüyordu. Kendisi de susup dinliyordu. Kendi ailesinden bazı kimselerin onlara doğru geldiğini görünce de, sefih adama: "Söyleyeceklerini çabuk söyle. Çünkü biraz sonra bizimkiler gelince artık bana sövemezsin." dedi.
Birisi Mâlik İbni Dinar'a, "Ey riyakâr!" diye çıkıştı. Mâlik (ra) hiç bozulmadan ona şunu söyledi: "Sen, Basra halkının kaybettiği ismimi buldun." dedi.
Yahya İbni Zeyyâd’ın kötü huylu bir kölesi vardı. Kendisine, "Ne diye bunu elinde tutuyorsun?" diye soranlara şunu söylerdi: "Ben onun kötü ahlâkıyla hilim öğrenmek istiyorum."
Bu zatlar, ahlâkın güzelliklerini kendi hayatlarında tatbik ettikleri için, ahlâk konusundaki söz ve nasihatleri de diri ve etkili olmuştur. "Kalpten gelen kalbe gider." sözü bunlar için de geçerlidir. | |
| | | | GÜZEL AHLAK. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |