hareketlı gül | |
VEDA HUTBESİ | |
HADİS | HADİSİ ŞERİF | |
|
yaziciya@hotmail.com |
|
|
| ŞEYTANIN KALBE AÇILAN KAPILARI | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
mecnun Admin
Mesaj Sayısı : 515 Kayıt tarihi : 28/03/09 Yaş : 54 Nerden : İSTANBUL / KARTAL
| Konu: ŞEYTANIN KALBE AÇILAN KAPILARI Cuma Nis. 10, 2009 2:03 am | |
| Şeytanın Kalbe Açılan Kapıları
Bil ki, insan kalbi bir yönüyle de kaleye benzer. Şeytan ise, düşman olduğu için, kalb kalesine girip onu istilâ etmek ve kendi egemenliği altına almak ister. Bu durumda yapılması gereken şey, kalenin kapılarını iyice kapatmak ve her bir kapının arkasında güçlü ve uyanık muhafızlar bulundurmaktır. Bu, kaçınılmaz bir iştir. Ancak bundan önce kalenin nerelerinde kapı, menfez ve zayıf noktaların bulunduğunu iyice tespit etmek, bilmek ve öğrenmek lâzımdır. Çünkü, bir tek kapı veya menfezin gözden kaçırılması, bütün savunmanın boşa gitmesine ve düşmanın oradan girip kaleyi istilâ etmesine yeterlidir. Şeytanın kalbe girmesini sağlayan kapılar ise insanın kötü huyları ve duygularıdır. Onun için bu huy ve duyguları iyi bilmek ve onların şeytana geçit vermesini önlemek lâzımdır. Bu huylar ve duygular (bunlar, aynı zamanda insanın veya kalbinin sıfatlarıdır) çoktur. En önemlileri ise şunlardır:
1- Şehvet;
2- Hırs;
3- Hased;
4- Gazap ve kızgınlık. Bu huy ve duygulardan birisinin insana galip gelmesi hâlinde, şeytan onu kapı gibi kullanıp oradan kalbinin içine girer ve kalbini istilâ edip hükmü altına alır. Çünkü bu huy ve duygular güçlendikleri zaman, akıl ve düşünceyi işlemez hâle getirirler. Halbuki insanı ve onun kalbini şeytana karşı koruyan güç, akıl ve düşüncedir. İmanın koruyuculuğu bile, aklı doğru istikamette çalıştırmak şeklindedir. Onun için şeytan şöyle demiştir: "İnsan sevdiği veya buğzettiği zaman ben akıl engeline takılmadan onun kalbine girerim. Bundan sonra, o kendisini bana karşı neyle koruyabilir?" Allah Rasûlü (as) şöyle buyurmuştur: "Bir şeyi sevmek insanı kör ve sağır eder." (Ebu Dâvûd) Bir sahabî, hangi ameli kendisine emrettiğini söyleyince, Allah Rasûlü (as), "Sana kızmamayı emrederim." buyurmuştur. Çünkü insan kızmadıkça aklını kullanır. Aklını kullandıkça da gerçeği görür. Sevgide de durum bunun aynısıdır. Ancak, bu hiç sevmemeyi önermek anlamında değildir. Çünkü sevgi iki kısımdır. Meşru olan sevgi aklı kötü yönde değil, iyi yönde etkiler ve hatta onu eğitir.
Şeytanın lanetlenmesine hased, Adem (as)'ın cennetten atılmasına ise hırs sebep olmuştur. Çünkü şeytan, Âdem'in Allah Teâlâ yanındaki değer ve itibarını kıskanmış; Âdem ise, cennetin bir sürü nimetlerine kanaat etmeyip yaklaşmaması emredilen ağacın meyvesini yemeye kalkmıştır.
Bu huy ve duygular, balıkçıların oltalarına benzetilmiştir. Balıkçılar oltalarıyla balık avladıkları gibi, şeytan da bu huy ve duygularla insanları avlar.
5- Doyuncaya kadar yemek. Bu şekilde yemek helâlden de olsa, şeytanın oltaları olan şehvetleri uyandırıp güçlendirir. Çok yemenin Allah korkusunun azalması, merhamet ve acıma duygusunun zayıflaması, ibadete karşı ağırlık ve tembellik hissedilmesi, yapılan nasihatin etkisini kaybetmesi, kendi sözünün de başkasında etki yapmamsı, çeşitli hastalık ve sağlık sorunlarının ortaya çıkması gibi kötü sonuçları da vardır.
6- Süslenme merakı. Şeytan bir insanda bu zaafı görürse, boynuna yular takıp onu istediği şekilde yönetir. Süslenme meraklısı olan bir insan, bütün ömrünü ve imkânlarını ev, eşya ve elbiselerinin süs ve ziyneti için harcar. Bu maksatla, haramlara da girer. (Örneğin, dinimiz erkeklerin altın ve gümüş eşya kullanmalarını haram etmiştir. Fakat, süs meraklısı olan kimseler, buna rağmen, altın yüzük, altın zincir ve altın saat kullanırlar. İpekli elbiseler için de durum budur.)
7- İnsanlardan bir şey beklemek. Bu beklenti kuvvetli olursa, şeytan insanı her çeşit riyakârlık, gösteriş, yağcılık, dalkavukluk ve hafiflik yapmaya sevk eder. Bu şeyler ise, bir sürü iç ve dış günahlara ve hatta şirk ve küfre vesile olan ahlâkî zaaflar ve çirkinliklerdir. Bu cümleden olarak, kendisinden bir şey beklenen kişi hak etmediği şekilde övülür, ona sahip olmadığı meziyetler isnat edilir ve onun emr-i maruf ve nehy-i münker yapılması vacip olan kötü hareketlerine karşı göz yumulur ve hatta bunlar te'vil edilip müdâfaa edilir. Halbuki Allah Teâlâ, "Hâinleri savunucu olma!" (Nisa, 105) buyurmuştur. Kaldı ki, insanlardan bir şey beklemek, çoğunlukla hayâl kırıklığına, bu da dargınlığa ve düşmanlığa sebep olur. Onun için, "Allah'tan başkasından bir şey ümit etme!" denilmiştir.
8- Acele etmek, vakti ve zamanı gelmeyen bir şeyi istemek veya bir işi yapmak. Allah Teâlâ, insanın aceleciliğini onun kötü sıfatları arasında zikretmiş ve, "İnsan acelecidir." (İsrâ, 11) buyurmuştur. Acelecilik, hayır gibi görünen işlerde de doğru değildir.
Bir heyet, Allah Rasûlü’nü ziyaret etmeye gelmişti. Uzun yoldan geldikleri için elbiseleri dağılmış, üst ve başları toz duman olmuştu. Fakat, Allah Rasûlü’nü görmenin heyecanıyla hemen mescide girerek kendisini ziyaret ettiler. Onlardan bir zat ise, işi bu şekilde aceleye getirmedi. Önce üstünü başını yıkayıp temizledi, elbisesine çeki düzen verdi. Ondan sonra girip ziyaret etti. Onun bu olgun hareketi Allah Rasûlü’nün hoşuna gitti ve kendisi bu zata, "Sende iki huy vardır ki, Allah onları sever. Bunlar hilim ve teennidir." deyip iltifat etti.
Allah Rasûlü (as) şöyle buyurmuştur: "Acelecilik şeytandan, teenni ise (acele etmemek ise) Allah Teâlâ'dandır." (Tirmizî)
Aceleciliğin kötü olması şundandır: Bir işin doğru olup olmadığını, doğru olması hâlinde de hangi şekilde yapılmasının daha iyi olacağını anlamak, bir müddet tefekkür, araştırma ve incelemeyi gerektirir. Bunu yapmadan gözü kapalı bir şekilde işi yapmaya kalkmak çoğu zaman yanlış veya eksik bir sonuç ortaya çıkarır. Ayrıca, şeytan, şer olan bir işin hakikatini öğrenmesine fırsat vermeden onu çarçabuk insana yaptırmak ister. Onun içindir ki, şeytandan gelen acelecilik, daha çok şer olan işlerde kendini gösterir. Hayır olduğu kesin olan ve nasıl yapılması gerektiği de açıkça bilinen işlerde ise, acele etmek değil, geç kalmak ve ağır davranmak kötüdür. Fakat şeytan bu işlerde acele etmeyi değil, yavaş davranmayı telkin eder. Bunun en yakın örneği namazdır. Namazın en sevaplı şekli, onu ilk vaktinde kılmaktır. Fakat şeytan, "Henüz vakit var; acelesi yok" diye vesvese yapıp gevşeklik verir ve namazın geciktirilmesine ve hatta vakit dışına çıkarılmasına çalışır.
9- İhtiyaç fazlası mal ve para bulundurmak. Eldeki mal ve paranın ihtiyaçtan fazla olması nisbetinde şeytanın dürtüleri de fazla olur. Bu fazlalığı nasıl korumak, nerede çalıştırmak, onunla ne yapmak gerektiği soruları kalbi meşgul eder, bu meşguliyetten yararlanan şeytan kalbe girer ve bu soruları kendi maksadına uygun bir şekilde cevaplandırmaya ve insanı yönlendirmeye çalışır.
Mal fazlalığı olan kimsede hırs uyanır, hırs uyanınca da bir şeyle yetinmek mümkün olmaz. Bu sebeple, hırslı bir insanın yüz altını olsa bin altın ister, dünyanın yarısı onun olsa, öteki yarısını da talep eder. Bundan dolayı, mal fazlalığı insanı zenginleştirmez, daha çok fakirleştirir. Kendisini en çok fakir hisseden kimse, en çok zengin olan kimsedir. "Hırs, hazır fakirliktir." denilmiştir. Allah Teâlâ buna işaret ederek şöyle buyurmuştur: "De ki: Siz Allah'tan hazinelere sahip olsanız, cimrilik edip infaktan çekinirsiniz." (İsrâ, 100)
Allah Rasûlü (as), gelirlerinden ailesinin yıllık nafakasını ayırır, bunun dışında kalanı dağıtırdı. Bundan sonra gelen bir mal ve para olursa, onu hiç bekletmeden elinden çıkarırdı. Bu fiilî sünneti yanında, sözlü olarak da, gıpta edilen insanı şu hadis-i şerifle belirtmiştir: "Malının fazlasını hayır için harcayan, sözünün fazlasını ise kendisine saklayan mümine ne mutlu!"
İnsan ya üretici, ya da tüketicidir. Üretici ise elindeki para ile gücünü aşan üretim ve iş yapmaya kalktığı takdirde, bu paranın bu işe yetmediğini görür ve daha fazla para bulmanın peşine düşer. Tüketici ise, mevcut para ile kendi alım gücünü aşan şeyler almak istediği zaman, bu para buna da yetmediği için, kalbinde paraya karşı arzu ve iştiyak duymaya başlar. Ahlâka değer vermeyen bir anlayışla bakılırsa, bu anlatılan durumlarda kötü bir şey görülmez. Çünkü, paraya ihtiyaç duymak ve parayı sevmek çalışmanın ve ekonomiyi ilerletmenin temel dinamikleridir. Ancak, ahlâkî değerler açısından bakıldığı zaman, bunların zararlı ve yıkıcı oldukları görülür. Çünkü fazla paraya ihtiyaç duymak ve onu sınırsız bir şekilde sevmek, onu temel değer hâline getirir. Bundan sonra o, her şeyin ölçüsü ve gayesi olmuş olur. Bu sebeple, para sevgisi, bazılarının zannettiği gibi, masum bir sevgi değildir. Bundan dolayı, bazı faydalarına rağmen, ahiret yolcuları paraya şer gözüyle bakmış ve mümkün mertebe ondan sakınmaya çalışmışlardır. Rivayet edildiğine göre, dünyaya ait hiçbir şeyi olmayan İsâ (as), bir gece uyurken başının altına bir taş bırakmıştı. İblis onu o hâlde görünce kendisine, "Ey İsâ! Sen de dünyaya rağbet ettin." demiş. İsâ (as), başının altındaki taşı alıp ona fırlatmış ve "Al! Bu da senin olsun!" demiştir.
10- Fakirlik korkusu. Bu korku, malı Allah yolunda ve hayır işlerinde harcamaya mâni, onu biriktirmeye ve hazineler oluşturmaya davetçidir. Bu ise ahiret azabına vesiledir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüşleri Allah yolunda harcamayıp hazine hâlinde biriktirenleri elemli bir azapla müjdele;" (Tevbe, 34)
Fakirlik korkusu, kötülüklere sebep olduğu için; şeytan onu kalplere sokmaya çalışır. Allah Teâlâ, şöyle buyurmuştur: "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve bununla sizi cimriliğe ve kötülüğe sevk eder." (Bakara, 268)
Şeytan şöyle demiştir: "İnsanlar para kazanmaya çalışırken, onu harcarken ve onunla hayır ve sevap işlemek isterken benim sesimi kulaklarında duyarlar."
Sufyân Sevrî (ra) şöyle demiştir: "Şeytanın en keskin silâhı, fakirlik korkusudur. Bu korku bir insanın kalbine girerse, o insan haramlara tevessül eder, malının hakkını (zekât, sadaka vs.) vermez, (alıp satarken) yalan söyler, Allah Teâlâ hakkında da su-i zan eder." Çünkü Allah Teâlâ, öldürmek istemedikçe, her canlının rızkını vermeyi üzerine almıştır. Bunu teahhüt eden bir âyet şöyledir:
"Yer yüzünde hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah’ın üzerinde olmasın." (Hûd, 6)
Şeytan şöyle demiştir: "Benim evim (vücutların açılıp avretlerin teşhir edildiği) hamamlar, benim meclisim cadde ve sokaklar, benim yiyeceğim Besmelesiz gıdalar, benim içeceğim içkiler, benim müezzinim çalgı âletleri, benim Kur'ân’ım şiir (şarkı ve türküler), benim sözüm yalan, benim tuzaklarım da kadınlardır." | |
| | | | ŞEYTANIN KALBE AÇILAN KAPILARI | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |